Yasa Çıkarmakla İş Güvenliği Sağlanmıyor: Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nca Haziran 2012’de çıkartılan ve iş kazaları ve meslek hastalıklarına karşı çalışanları korumayı amaçlayan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun, uygulama aşamasında; iş güvenliği uzmanları ve hizmet alan firmalar, birçok sorunla baş başa kalıyor. İş güvenliğinin toplumda bir kültür olarak benimsenmesi nispetinde, bu tür sorunların azalacağı da bir gerçektir.
Sadece yasa çıkarmakla, iş güvenliği sağlanmıyor. Esas olan, çıkarılan yasaların sahada uygulanabilir olmasıdır. Sahada görev yaparken karşılaşılan sorunların çözümü için bazen, muhatap bulamayışımız, sorunların yığılmasına ve karmaşık bir hal almasına neden olmaktadır.
Uygulamada Karşılaşılan Başlıca Sorunlar: Yasadan ve uygulamadan kaynaklanan sorunlar olarak adlandırabileceğimiz, dolayısıyla hizmet kalitesinin yükselmesini engelleyen bu sorunların en önemlilerini sıralayacak olursak;
1- İş kazalarına yol açan en önemli sebebin insan faktörü olduğu da göz önüne alındığında, iş sağlığı ve güvenliği eğitiminin ne denli önemli olduğu anlaşılmaktadır. Çok tehlikeli sınıfta yer alan iş yerlerinde; çalışan başına, yılda 16 saat eğitim vermek gerekiyor. (Çalışanların İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitimlerinin Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik - Madde 11) İnşaat sektörü gibi çalışan sirkülasyonunun oldukça yüksek olduğu bir alanda; örneğin; 3 aylık bir süre boyunca her iki günde, bir kişinin işbaşı yaptığını düşünecek olursak, günde de en fazla 8 saat eğitim verilebildiğine göre, iş güvenliği uzmanları üç aylık süreyi sadece eğitimle geçirmiş olacaklar ki, bu da iş güvenliği hizmetini reel olarak vermenin imkânsızlığını gözler önüne sermektedir.
2- Ortak sağlık ve güvenlik birimleri OSGB’nin çalışma alanları, bulundukları ve komşu oldukları illerle sınırlandırılmıştır. Bu sınırlandırma; her ne kadar OSGB’lerin, uzak bölgelere hizmet vermesinde doğabilecek sıkıntıları ve verimsizlikleri önlemeye yönelikse de, uygulamada ister istemez, bazen çok uzak yerlere hizmet vermek mümkünken, yakın yerlere hizmet etmenin önünü kapatmaktadır.
Meselâ: Kahramanmaraş’ta faaliyet gösteren bir OSGB olarak, bize uzaklığı yaklaşık 300 km olan (komşu il olmamız dolayısıyla) Adana’nın Pozantı ilçesine hizmet verebilirken, aramızdaki mesafe sadece 137 km olan Şanlıurfa’nın Birecik ilçesine hizmet vermemiz, yasal olarak mümkün değildir.
Hizmet edilecek alan kriterlerini, faaliyette bulunulan il ve komşu il sınırları şeklinde değil de, kilometre hesabına dayalı hale getirmek daha isabetli ve faydalı olur düşüncesindeyim.
3- İş sağlığı ve güvenliği hizmetinin maliyet bedelinin bir fonda toplanması daha isabetli olacaktır. İster bireysel olarak, ister OSGB vasıtasıyla verilen hizmette; uzman, işyeri hekimi ya da OSGB yetkilisi, doğrudan firmadan tahsilat için çaba sarfetmek zorunda bırakılmamalı. İSG hizmet bedelinin doğrudan iş verenden alınması, uzman ya da hekimin, objektif rapor verme kabiliyetini/hızını olumsuz yönde etkilemektedir. Tehlikeli durumları ortadan kaldırmak amacıyla, yapılması gerekenlerin ve alınması gereken tedbirlerin, bakanlığa bildirilmesi durumunda, iş güvenliği uzmanı görevini yapamaz duruma gelebiliyor. Bu açmazın aşılması gerekir. Hizmet kalitesinin yüksek tutulması hedeflenerek, ücretlerin, biriktirileceği fondan, bakanlıkça ilgililere ödenmesi sağlanmalı.
4- Resmî kurumlarda, iş güvenliği uzmanlığı belgesi olan kadrolu çalışanlardan (mühendis ya da teknik eğitim fakültesi mezunları), iş güvenliği hizmeti alınması talep edilmemeli, dışarıdan bu işi profesyonel olarak yapanlardan hizmet alma yoluna gidilmeli. Kurumların da kaliteli bir iş güvenliği hizmeti almasına imkân sağlayacak olan bu uygulamayla; iş güvenliği uzmanlığını asıl meslek olarak yapan kişilere daha geniş istihdam alanları oluşturulabilir. Halihazırda, resmî kurumların kadrolu çalışan sicilleri, İSG-KATİP’te tanımlı olmadığından, sözleşmelerin kâğıt üzerinde yapılıyor olması (Ek-3); uzman ve işyeri hekiminin aylık çalışma sürelerinde dengesizlikler meydana getirebilmektedir.
5- İş kazaları meydana geldiğinde, bilirkişi heyeti ya da görevli savcı, kaza mahalline vardığında, olay yeri incelemesinden hemen sonra, firma yetkililerinden, iş güvenliği hizmeti alınıp alınmadığını sormakta, alınıyorsa, bununla ilgili, belgeleri istemektedir. Böyle durumlarda, işveren/vekili, olayı olduğu gibi sunmaktan uzak hareket ederek, iş güvenliği uzmanını zora sokacak şekilde belgeleri eksik ibraz edebilmektedir. Oysa; uzman ya da işyeri hekimine ulaşılması durumunda, iş güvenliğine dair gerekli bütün belgeler eksiksiz olarak sunulabilmektedir.
6- Bireysel hizmet edebilme imkânları arttırılmalı. Faturalama sistemi, bireysel hizmet etmeye engel olmaktan çıkarılmalı. İşverenler, bireysel atamayla çalıştırmak istedikleri uzmanın sigorta primi masrafından kaçınıyorlar. İşvereni de rahatlatacak olan bir sigorta primi miktarı düzenlemesine gidilmesi, bireysel çalışmanın önünü, nispeten, arttıracaktır. Ayrıca, bazen işyeri hekimleriyle birlikte hareket etme gereği/mecburiyeti, işi zorlaştırmaktadır.
7- İş sağlığı ve güvenliği (İSG) hizmeti için, firmaların çoğunda destek almak neredeyse imkânsız durumda. Bazı işverenler iş sağlığı ve güvenliği hizmetini bir fazlalık olarak görmekte. Bunun için zihniyet yapısının ve iş yapma biçiminin değişmesi gerekiyor.
Öyle ki; açık alanda çalışılan yerler ve inşaat alanları başta olmak üzere birçok yerde; işverenler ya da firma yetkilileri, çalışanlara verilecek iş güvenliği eğitimi için yer tahsisi yapmamakta ve mesai saatleri içerisinde eğitim yapılmasını istememektedir.
Birçok işveren/vekili, iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri ile ilgili yükümlülükleri hakkında bilgi sahibi değildir. İş Sağlığı ve Güvenliği Hizmetleri Yönetmeliği, 2. Bölüm’deki, 5., 6. ve 7. Maddeleri iş güvenliği hizmeti alan işveren/vekillerin yükümlülüklerini açıkça belirtmektedir.
8- OSGB’lere bağlı olarak çalışan uzmanlara uygulanmakta olan, saat sınırlaması (çalışma süresi) gibi, hizmet edeceği firma sayısında da sınırlama getirilmeli.
Ayrıca, firmaların uzaklığı ya da firmalar arasındaki uzaklık tamamen göz ardı edilmiş durumda. Aylık 195 saatlik hizmet süresi sadece bir firmada ya da bir aradaki firmalarda kullanılamadığı durumlarda -ki kısmi çalışmada bu mümkün değil- uzman fazla çalışmak zorunda kalmakta ve bu fazla çalışmanın karşılığını ise alamamaktadır.
9- Kontrolsüzlükten ve örgütlü hale gelememiş olmaktan dolayı, iş güvenliği uzmanlarının ücretleri oldukça düşük durumda. Bakanlık tarafından denetlenebilen bir asgarî ücret kriteri getirilmeli.
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB)`nin SGK ile karşılıklı mutabakata vararak imzaladığı bir protokol çerçevesinde; bağlı 24 odayla birlikte yürüttüğü çalışmalar sonucunda 2017 yılında mühendis, mimar ve şehir plancıları için asgari ücret brüt 3500 TL olarak belirlendi. İmzalanan protokole göre Sosyal Güvenlik Kurumu, prim bedelleri üzerinden yapacağı denetimde, meslek kodlarını dikkate alacak ve brüt 3500 TL`nin altında ücretle mühendis, mimar, şehir plancısı çalıştırıldığını tesbit ettiği işyerlerine asgari ücret bildiriminde bulunacak ve gereğinin yapılmasını sağlayacaktır.
Buna göre düşünüldüğünde, iş güvenliği uzmanlarının çoğu mühendis olduğu halde, bakanlık ücret konusuna eğilmemekte. Maalesef mühendis kökenli uzmanlar bu konuda mağduriyetler yaşamaktadırlar.
10- Bakanlık denetimlerinde iş müfettişleri; tutanak tutma ve eksikliklerin belirlenmesi aşamasında, ilgili herkesi ve iş güvenliği uzmanını çağırdığı halde, ilgili işyerinin işyeri hekimini çağırmamakta, sağlıkla ilgili eksiklikleri ya da ibraz edilmesi gereken belgeleri de –ne yazık ki- iş güvenliği uzmanlarından istemektedirler.
11- İş müfettişlerince, iş güvenliği uzmanından (yükümlülüğü olmadığı halde) sağlık ve güvenlik planı ya da sağlık ve güvenlik dokümanının hazırlanması istenmektedir. Oysa plan ya da doküman, işe başlanmadan önce hazırlanması gerekir ki bu evrede henüz iş güvenliği hizmeti alım zorunluluğu bile başlamamış durumda olabiliyor.
[Yapı İşlerinde İş Sağlığı ve Güvenliği Yönetmeliği Madde-8 (2): İşveren veya proje sorumlusu, yapı işine başlamadan önce projenin hazırlık aşamasında, sağlık ve güvenlik planını hazırlar veya hazırlanmasını sağlar.]
12- Bireysel veya OSGB’ler vasıtasıyla hizmet veren iş güvenliği uzmanının ve işyeri hekiminin, izinli ya da raporlu oldukları zaman aralığında da, firmalara yapılmış olan atamaları durmaya ve bütün sorumluluk taşınmaya devam ediyor. Bu durum; uzmanın veya hekimin, izinli ve raporlu dönemlerinde de çalışması anlamına geliyor. Kullanılan iznin ya da rahatsızlığından dolayı almış olduğu raporun bir fonksiyonu ve anlamı kalmamış oluyor. İş kazası meydana geldiğinde, kısmi çalışanı olarak görev yapıyorsa dahi; raporlu, izinli ya da hastanede olduğuna bakılmaksızın, iş güvenliği uzmanları kaza mahalline ya da kolluk görevlileri tarafından ifadeleri alınmaya çağrılıyorlar. Yaşanmış örnekler mevcuttur: (15 Aralık 2015- 15 Ocak 2016 tarihleri arasında, ameliyat sonucu raporlu olduğum halde, 23 Aralık 2015’te meydana gelen iş kazasından dolayı, Kahramanmaraş-Onikişubat Polis Merkezi’nde ifade vermeye çağrılarak gitmek zorunda bırakıldım.) Bakanlığın, bu konuda yasal zemin hazırlaması ve ilgili yerleri, özellikle jandarma ve emniyet yetkililerini bilgilendirmesi gerekir.
13- Bakanlık denetimlerinde, sık sık olmazsa da, bazen iş müfettişlerince; işverenlerin, görev ve yükümlülüklerini yerine getirmemelerinden kaynaklanan bazı durumlarda, iş güvenliği uzmanları, ihtar puanlarıyla cezalandırılmaktadır. Yönetmeliklere aykırı olan bazı uygulamalar, iş güvenliği uzmanından talep edilebilmektedir. (Tesbit ve Öneri defterine yazılanların işverene imzalattırılmasının istenmesi gibi)
14- OSGB’lerde, içe görevlendirmeler uzman ya da hekimin onayını gerektirdiği gibi dışa görevlendirmelerde de onay gerekmeli. Bu yöntemle, uzmanlar, atandıkları firmaların konumunu/özelliklerini bilerek onay verme şansına sahip olmuş olurlar. Atama yapılmadan önce uzmanın, hizmet vereceği firmalar ve varsa özel durumları hakkında bilgi sahibi olması, daha kaliteli hizmet verilmesini sağlayabilir.
15- Ülkemizde bulunan mültecilerden çalışma izni alıp sigorta girişi yapılan çalışanlara iş sağlığı ve güvenliği eğitimini vermek, bir sorun olarak karşımızda duruyor. Bakanlık yetkililerinden aldığımız bilgiye göre; bir kısmı hiç Türkçe bilmeyen bu çalışan kesime, resmî ve akredite tercüman temin edilmesi yoluyla, ancak, bu eğitim verilebiliyor ki, bunu da pratikte uygulamak oldukça zor. Kaldı ki bu kesimden eğitim alacak çalışan sayısı, bazen çok az olduğundan, işverenler, ekseriyetle tercüman bulma arayışına girmiyor. Oysa; bakanlıkça çalışma izni verme kriterleri arasında Türkçe bilme şartı aranması, bu sorunun nispeten ortadan kaldırılmasını sağlayabilir.
16- Bazı bakanlıkların; İzleme ve Değerlendirme Birimi bünyesinde başlattığı saha koordinatörlüğü uygulamasına benzer bir uygulamayla, saha ile bakanlık arasında, sorunların iletilmesi bakımından köprü vazifesi görecek bir çalışma, somut sonuçların elde edilmesini sağlayabilir.
Sorunların çözümünde bakanlık yaptırımı şart!
İşçi sağlığı ve iş güvenliği ile ilgili ulusal politikaların oluşturulması, kararların alınması ve işyerlerinde denetim, bugüne kadar diğer sosyal tarafların görüşleri önemsenmeden tek başına Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (AÇSHB) tarafından alınmıştır. Gelinen safha göstermektedir ki; AÇSHB doğru kararlar almamakta, uygulayamamaktadır.
Bir kısmını ön plana çıkararak gündeme getirdiğim bu sorunların çözümsüz kalmaya devam etmesi, en çok sahada aktif olarak görev yapan iş güvenliği uzmanlarını zor durumda bırakmaktadır. Bakanlığın; çalışma hayatının en önemli bir parçası olan iş güvenliğini ivedilikle mercek altına alması, iş cinayetlerini önlemenin ilk basamağı olacaktır.
A Sınıfı İş
Güvenliği Uzmanı- İSG Eğitmeni